Güzel bir bahar günüydü. Aynı gibi görünen ama hepsi birbirinden farklı yeni bir gün ve yeni bir gökyüzüydü. Adam her zamanki gibi ağır adımlarla bahçesinde dolaşıyor, çiçeklerle ilgileniyordu. Ama aklında çiçekçi kız vardı. Gelmeyeli iki hafta olmuştu. Bu da her zamanki aralardan biridir diye düşündü. Mutlaka gelirdi hem o da onu özlemiş olmalıydı.
“Evet, mutlaka bir işi çıkmıştır” dedi kendi kendine.
Etrafta tuhaf bir dinginlik vardı; rüzgâr esmiyor, sanki vakti haber veren duvar saatleri gibi periyodik aralarla kuş sesleri geliyordu. Kamelyasına gidip bir gardenya kopardı. Elindeki çiçeği yavaşça koklayarak ağır adımlarla ıhlamur ağacının altına gidip oturdu. Bir ara bahçe kapısı gıcırdadı, hızla dönüp baktı. Kimse yoktu. O sırada kanat uçları kırmızıya çalan turuncu bir kelebek menekşelere dokunarak havalandı; “tuhaf” dedi. “Daha önce böylesini görmemiştim. Evet, evet bugün belki gelir” diye düşündü. Gözlerini kapayıp sakinleşmeye çalıştı ama kalbi birkaç gündür pır pırdı ve nedenini bilmiyordu. Son zamanlarda keşfettiği bir şey yapmaya karar verdi; bu yalnızken girdiği değişik bir trans haliydi. Sanki büyük bir mağaranın içine çekiliyormuş gibi bir histi.