İstanbul’un henüz İstanbul olmadığı bir dönemde, kıtaların kesiştiği bu şehirde bazı olaylar yaşandı. Bağnazlık ve kendinden olmayana düşmanlığın hüküm sürdüğü Avrupa, karanlığın pençesindeyken, dünyanın geleceğine ışık verecek bir grup insanın yolu Konstantiniyye’de kesişti. “El Gran Turco” 2. Mehmet, Leonardo Da Vinci, Gentile Bellini, Christof Colomb bunlardan üçüydü.
Bir de dile getirmeye bile ürktüğü bir sırrı taşıyan Vedat.
“Surlar yıkılmıştı. Ayakta kalan bölümleri de her an uçacakmış gibi duruyordu. Evler yıkılmıştı, bağ bahçeler yıkılmıştı. Her yerde perişan halde insanlar görüyordum. Evlerin yarısı var yarısı yoktu. Yürüdüğüm yerlerde, yıkıntıların altından insan sesleri geldiğini duyuyordum. Kimi inliyor, kimi anlaşılması zor seslerle yardım istiyordu. Her aile kendi derdine düşmüş, yıkılan evinin altında kalanları kurtarmak için kazma kürek seferber olmuştu. Adeta kentte sağlam minare kalmamıştı. İlerledikçe görüyordum ki büyük kubbeler, minarelerin çoğu da evler gibi yıkılmıştı. Oraya buraya koşturan askerler ne yapacaklarını bilememenin şaşkınlığını yaşıyor gibiydiler. Arada bir yer yine sarsılıyor, hafif olduğu halde korku salmayı sürdürüyordu.”