Adam, karşısındakilerin niyetlerini anlamıştı; daha fazla yalvarmadı. Kızı arkasında olduğu halde geriye, kenara kadar ilerledi. Bir adım daha atsa kızıyla beraber aşağıdaki beton zemine çakılacaklardı. Kısa boylu adam, şimdi tam odanın ortasına gelmişti. Bir yandan pantolonunun üzerine sarkan göbeğini kaşıyor, diğer eliyle de kemeri şaklatarak babasının arkasına saklanan kıza iştahla bakıyordu… Adam, kızına sımsıkı sarılmıştı. Kız, korkudan titriyor, ağlıyordu: “Baba, baba!” diye haykırıyor, başka bir şey çıkamıyordu ağzından. Adam, kızını bırakmıyor, asker ise hâlâ yaklaşıyordu. Üzerlerine doğru tam hamle yapacaktı ki kızın babası kollarını gevşetti.
Kızının alnına bir öpücük kondururken: “Beni affet kızım!” diyebildi ancak. Kirli el, kızına dokunmaya fırsat bulamadan sert bir hareketle ciğerparesini aşağı itti! Kızının düşerken attığı çığlığı duymamak için mi, yoksa düştüğünü görmemek için mi, bunu o da bilmiyordu, kulaklarını elleriyle kapatıp yere kapaklandı. O an bildiği tek şey gözyaşlarıyla yanaklarının ıslandığıydı...