MÜRSELİN Kurt, küçük bir kız çocuğunun hayret uyandıran, iç burkan, etkileyici hikâyesini; sahici, bir o kadar usta ve içten kaleminden aktarıyor okuyucuya.
SEVGİSİZ ve acı içinde geçen bir çocukluk, yine de umutla kendine bir yol açmaya çalışan mücadeleci bir ruh… Bir rüyanın ardından, yıllarca kapanmayan yaraların, çocuklukta kaybedilen yerine konması zor anların, suçluluk duygularının, ödenen bedellerin, hesaplaşmaların izini sürüyor kitap.
SAHİ sevmeyen bir anne için çocuğu ömür boyu sürecek bir hayal kırıklığı mıdır? Yüzünü yalayıp geçen bir rüzgârdan içini süpürüp atmasını ister mi insan?
“Gecenin suskunluğunda kuyudan gelen lup sesi ürkütücü. Maydanozların üzerinde komşunun kedisi oturuyor; ayaklarını altına almış, gözleri çakmak çakmak. Lup sesini duyunca sırtını hafifçe dikleştiriyor, o kadar. Yakalayıp kucağıma alıyorum. Patilerini, tırnakları dışarıya çıkacak kadar sıkıyorum. Sonra kuyuya atıyorum. Yalnızca bir seferlik boğuk bir miyavlama. Debelenmesi, çırpınması yok.”